Fayda – Zarar
Değişimin esas olan faydaları kaçınılmazdır. Çok istediğiniz bir şey en doğru haliyle, en güzel şekilde ve en belirgin biçimde karşınıza çıksa bile siz buna hazır değilseniz çöpten daha değerli gelmeyecektir gözünüze.
Para güç iş başarı vs… ne istenirse istensin o arzulanan yere varmadan oranın resmi akılda ruhunla çizilmesi gerekiyor ki geldiğinde şansını imkanını boşa harcama…
Yani isteklerin hazır olunması isteklerin kendisinden daha önemkidir diyebiliriz.
Genellikle yaşadığımız anın içindeki küçük dilimlerde doğru olan pek bir şey yokmuş gibi hissederiz. Umutla beklenen ve doğrulara gebe olan tek şey yarınlardır. Yarın, ertesi gün, sonraki yıl ve ileriki bir zamana dair beklemeyi sürdürürken, sıkıntılarımızı beraberimizde sürüklediğimizi unuturuz. Bugünün sıkıntısının yarına taşır, yarından mucize bekleriz.
Ne ekersen onu biçersin. Yani ekmediğin ürünün mucizevi bir şekilde topraktan çıkmasını bekleme. Umutsuz olmak, kendini karalara bağlamaktan bahsetmiyorum. Ancak sıkıntılarımıza büyük bir aşkla bağlıyken ve çektiğimiz açıdan gizlice zevk alıyorken, ertesi gün, hafta, yıl mutlu olmayı bekleyemeyiz.
Ne sadece kötüyü ne de sadece iyi görmeli… hem iyiyi hem de kötü görmeli hatta yerini değiştirip başka bir şey var mı diye ona da bakmalı ki resmî tamamlansın. Böylece cesaretini kıran atacan tek adımdaki kaybedeceklerini de görmüş olursun.
Hepimiz gördüğümüz ve bildiğimiz yerde daha rahatız. O yüzdendir ki bildiğimiz acıyı bilmediğimiz mutluluğa tercih ederiz. Halbuki;
- Bize faydası var mı?
- Mutlu musun yoksa rutinini kaybetmekten mi korkuyorsun?
soruları bile bize yol gösterebilir.
Yolu Gösteren Yorgunluk
Bu yolculuk mutlu ve enerjik bir yolculuktur ama keyif, mutluluk yoksa, hedef görünmüyorsa, ruh yorgun hisseder…
Alışkanlıklarımız bile ruh halimizle orantılı değişebilir… mesela yorgun hisseden biri kirli çorabını kirli sepetine atmaz… salonun ortasında bırakır. Bıktındır. Mutluluk ve keyif barındıran biri eve geldiğinde elini yüzünü yıkar, üstünü değiştirir ve kendini evine yeniden hazırlamış gibi hisseder. Neşelidir.
Halbuki şartlar ne olursa olsun ufak bir yürüyüş, evde 5-10 squat, şınav bir anda kan akışını değiştirip seni aktif hale getirebilir.
Halim yok diyen birinin yeni bir bakış açısına ihtiyacı olabilir çünkü insan son bir kaç yüz yıl hariç hep ayakta, at üstünde saatlerce mücadele etmiş. Ama bütün gün iş yerinde oturarak veya 1-2 hareket yaparak veya 15-20 dakika yürüdü diye yorulmaması gerekir ama ruhu yorgun olunca vücuda da sirayet ediyor.
Burada bir değişim ihtiyaçı olduğunu görebilmek önemli çünkü ne demiştik insan gördüğü ve bildiği yerde olmayı tercih eder. Bu durumda değişim için kimsenin olmadığını ve kendinin bu işi yapacağını anlar ve harekete geçer.
Neredeyse her ikili ilişkide dışarıda kalmak sadece her şekilde kabul etmek çok önemlidir… çünkü sen başkasına müdahil olmaya kalkarsan önce onu dinlerken bir şey yapmak istersin ve cesaretlendirmeye çalışırsın. Sonra bir değişim yoksa onun için destek, eğitim almak istersin, planlamalar yaparsın. Dirençle karşılaştıkça sende sıkılmaya başlarsın. Daha sonra sıkılmadan, acımaya ve bir adım sonrasında da öfke duymaya başlarsın çünkü senin gördüğün ama onun görmediği mutluluk var… onun acı içinde hiç bir şey yapmadan kalmanın rahatlığı seni rahatsız eder ve uzaklaşırsın. Bu ikili ilişki sen ve senden bahsediyor. Seni mutsuz eden taraflarına, yaşama isteğini kıran rutinlerine, değersiz hissettiren yerlerine, cesaretini kıran yerlerine bak… oradan haritanı belirle ve çıkmak için hareket et…